Qashqai Türklerinden bahseden en eski kaynak, Gazneli Sultan Mahmut döneminde yaşayan tarihçi Ebülfazl Beyhakî’nin ‘Tarih-i Mesudî’desidir. Tarih-i Mesudî’nin yazarı Qashqailer hakkında şöyle der: “Selçuklular döneminde Kaşgar’da yaşayan Kara Tatarlardan yaklaşık yirmi bin kişi Sa’d Bin Zengî ile birlikte Fars bölgesine geldiler.”
‘İran Türklerinin Eski Tarihi’ eserinin yazarı Muhammed Taki Zehtabî ise Qashqailerin Oğuzların 24 boyundan biri ve Gayi boyundan olduklarını söyler. Mavera’ün-nehir ve Kaş bölgesinde yaşadıklarını; siyasî ve coğrafî şartlar nedeniyle Azerbaycan ve İran’ın kuzey bölgesine göç ettiklerini; uzun süre bu bölgede yaşadıktan sonra İran’ın merkez ve güney bölgesine zorla göç ettirildiklerini yazar.
Prof. İrec Afşar, Qashqai kelimesinin ilk defa Tac’üd-din Hasan Bin Şahab-i Yezdî’nin yazdığı ‘Cami’üt-Tevarih-i Hasanî’ adlı eserinde geçtiğinden söz eder. Yazar, Sultan İbrahim’in Şiraz’daki hükümetinden söz ettiği bölümünde şunları anlatır: “Baykara Şiraz etrafına vardığı zaman, Sultan İbrahim ordusunu çıkardı ve sıraladı. Sultan İbrahim’in ordusu uzaklaştı ve Eberku’ya geldi. Baykara padişahlık tahtına oturdu. İskender peşinde idi. Karar verildiği gibi Gendüman bölgesine vardığında Qashqai ordusu gözüktü, onu yakaladılar ve Emirzade Rüstem’e götürdüler.”
Qashqai sözcüğünün geçtiği bir başka kaynak da Şah Abbas Safevî döneminde yazılan ‘Tezkire-i Nasrabadî’ adlı eserdeki bir şiirdir. Bu şiir Molla Muhammed Şerif Mir Müeyyid Kelanter için yazılan bir hiciv şiiridir:
Hazret-i Mir bana hediye olarak cam gibi ve feleğin bile göremediği bir şapka gönderdi.
Halaç ve Kaşkay peyniri kadar güzel olan bu şapkayı, gören herkes tebrik etti.
13. YÜZYILA UZANAN TARİH
Fransız yazar ve araştırmacı Marie Thӓrӓse 1951-1952 yılında Şiraz ve İsfahan’a yaptığı seyahatte Qashqailer ile yaşamış ve onlar hakkında bilgi toplamıştır. Marie Thӓrӓse, Melik Mensur Han’a Qashqailerin soyu hakkında sorular sorar. Melik Mensur cevabında: “Biz Türk soyluyuz ve Türkçe konuşuruz. Bazıları bizim Goz boyundan olduğumuza inanır. Bazıları Gaşga sözcüğünün beyaz alınlı at anlamına geldiğini savunur. Bir diğer grup ise Hülago Han zamanında Kaşgar’dan İran’a geldiğimize inanır. Bu gibi rivayetler çoktur ancak biz Kafkasya’ya ve oradan da İran’a 13. yüzyılda yerleştiğimize inanıyoruz. Biz Akkoyunlular soyundan geliyoruz, Tamerlan’ı yenmeyi başarmışız ve asırlarca Erdebil’in etrafında yaşamışız. Daha sonra 16. yüzyılda Şah İsmail Safevî’nin isteği üzerine güney topraklarını Portekizlilerden korumak amacıyla Basra Körfezine kadar olan bölgeye yerleşmişiz” der.
Melik Mansur Han’ın görüşlerine dayanarak Qashqailerin Türkistan’dan İran topraklarına geldikleri ve uzun bir süre Erdebil’in kuzeyinde bulunan Muğan Ovasında yaşadıkları sonucu ortaya çıkmaktadır. Bugün Muğanlı tiresinin varlığı bu konunun ispatı olarak değerlendirilebilir. Aynı şekilde Akkoyunlu, Karakoyunlu, Beydili ve Musullu adlı tireleri de bir diğer örnek olarak kabul edebiliriz.
Türk Dilbilimci Ahmet Caferoğlu da çalışmaları ile Melik Mensur Han’ın söylediklerini doğrular: “Başçılarının verdikleri bilgiye bakılırsa, Qashqailer aslen Oğuz boyundan kopma bir Türk uruğudur. Orta Asya’ya yerleştikten sonra, güya Cengiz han ordusuna katılmış, İran’a gelerek buraya yerleşmişlerdir. Kafkasya eteklerine inenleri bulunduğu gibi, kendilerini Akkoyunlulardan sayanlar da vardır. Fakat bunlar, ne olursa olsun, Qashqailerin Türklüğünü gölgeleyecek mahiyette değildir” der.
18. yüzyıla dek dağınık olan Qashqailer, 18. yüzyılda Canî Ağa Şaylı tarafından birleştirilerek bir uruk halini almış; siyasî ve sosyal bir birlik olarak ortaya çıkmışlardır. Emir Gazi Şahlı (Şaylı), Şaylı oymağına mensuptur. Qashqai ilhanlarının hepsi Şaylı (Şahlı) tiresinden olup Uzun Hasan Akkoyunlu soyuna dayanmaktadır.
Tüm bu bilgiler ışığında, Qashqai Türklerinin 13. yüzyıldan itibaren Türkistan’dan, Kafkasya’dan, Azerbaycan’dan ve Anadolu’dan İran’ın merkezi ve daha sonra güneyine doğru göç eden Oğuz boyundan olan Türk halkılarıdır diyebiliriz. Qashqailer zaman içinde elde ettiği güç, asalet ve İlhanlarının iktidarıyla, bölgede, güçlü bir birliğe dönüşmüş; baskılara maruz kalan diğer halklar ise ilhanların iktidarına sığınarak bu ilin içine alınmışlardır.
QASHQAILER TARİH VE KÜLTÜRÜNE SAHİP ÇIKIYOR
Pehlevî dönemi yazarları, kasıtlı tarihçilik yaparken direnişleri ve asaletleriyle ünlü olan Qashqailerin bütünlüğünü zedelemek için onların ancak 15. yüzyıldan sonra İran’ın merkez ve güney bölgesine yerleştiklerini kaydetmek isterken, Qashqailerin bir toprağa veya bir coğrafyaya sahip olmadıkları iddiasını ortaya koymuşlar ve sonuç olarak kimlikleri ve varlıklarına hücum etmek istemişlerdir.
Pehlevî padişahlarının 1943’ten beri başlattıkları saldırılar; 1953’te Göçebe Aşiretlerin Eğitim Sistemi; 1959’da Toprak Kanunu uygulamaları ve 1963’te Kaşkay hanları ve büyüklerinin sürgüne gönderilmesiyle devam etmiştir. Kaşkay halkı, çeşitli bölgelerde zorla iskân ettirilmiş, bir kısmı Hamse, bir kısmı da Bahtiyarî aşiretleri arasına yerleştirilmişlerdir.
Bugün çok rahatlıkla söyleyebiliriz ki; Qashqailer, İran’ın merkezinde İran’ın diğer halklarıyla kuşatılmış olsa da her yerleşik ve ya konar göçer Qashqai Türkü, bağlı olduğu tayfa, tire, obayı bilir; kendini Türk olarak tanıtır ve “Vilayet-i Kaşakayî”yi kendi vatanı olarak algılar.